Görme Olayı Nasıl Gerçekleşir Fizyoloji? Gözden Zihne, Gerçeklikten Anlama Doğru Felsefi Bir Yolculuk
Giriş: Bir Filozofun Merakıyla Görmek Üzerine
Bir filozof için “görmek” sadece biyolojik bir olay değil, varlığın anlaşılma biçimidir.
Işık, retina, sinir hücreleri… Fizyoloji açısından bunlar görme olayının parçalarıdır.
Ancak felsefi açıdan soru daha derindir: Gördüğümüz şey gerçekten orada mı, yoksa zihnimizin bir inşası mı?
İşte bu yüzden “görme olayı nasıl gerçekleşir” sorusu, sadece bilimin değil, aynı zamanda etik, epistemoloji ve ontoloji gibi felsefi alanların da merkezinde yer alır.
Görmek, bilmekle; bilmek, var olmakla; var olmak ise anlamla iç içe geçmiştir.
Peki, göz sadece ışığı mı algılar, yoksa hakikatin de kapısını mı aralar?
Fizyolojik Gerçeklik: Görmenin Biyolojik Sahnesi
Fizyolojiye göre görme olayı, ışığın nesnelerden yansıyarak göze ulaşmasıyla başlar.
Göz merceği bu ışığı retina üzerine odaklar; burada fotoreseptör hücreler (çubuk ve koni hücreleri) ışığı elektriksel sinyallere dönüştürür.
Bu sinyaller, optik sinir aracılığıyla beynin görme merkezine iletilir ve nihayetinde “görme” deneyimi oluşur.
Ancak burada önemli bir fark vardır:
Fizyolojik süreç görmeyi mümkün kılar, ama görmenin “anlamını” açıklayamaz.
Çünkü göz, sadece ışığı taşır; anlamı yaratan zihindir.
Bu fark, bilimin sınırını çizer — ve felsefenin alanını açar.
Epistemoloji: Gördüğümüz Şey Bilgi midir?
Epistemoloji, yani bilginin doğası üzerine düşünme disiplini, görmeyi bir “bilgi kaynağı” olarak ele alır.
Ama şu soruyu sormadan edemez: Gördüğümüz şey gerçekliği yansıtıyor mu, yoksa bir yanılsama mı? Platon, mağara alegorisinde insanların gölgeleri gerçek sandığını söyler. Kant ise “görme”nin nesnenin kendisini değil, sadece zihnimizin onu algılama biçimini yansıttığını iddia eder.
Bu durumda görme, bilginin mutlak değil, göreli bir biçimidir.
Gözle gördüğümüz şey, zihnin kategorileriyle filtrelenmiş bir dünyadır. Fizyoloji burada “nasıl görüyoruz” sorusuna yanıt verirken, epistemoloji “ne görüyoruz” sorusunu sorar.
Ve asıl fark, bu ikinci soruda gizlidir.
Ontoloji: Görmenin Varlıkla İlişkisi
Ontoloji, yani varlık felsefesi açısından “görme”, insanın dünyayla kurduğu ontolojik bir bağdır.
Bir şeyi görmek, onu “var” kılmaktır.
Eğer bir nesne görülmüyorsa, insan bilincinde o nesne “varlık sahnesine” çıkamaz.
Bu, görmenin varlığı şekillendirdiği anlamına gelir.
Ancak bu durum bir paradoksu da beraberinde getirir:
Var olmak için görülmek mi gerekir, yoksa görmek için var olmak mı? Modern ontoloji bu soruya tek bir yanıt vermez; çünkü görmek, aynı anda hem algılamak hem de anlam yüklemektir.
Bu nedenle görme, sadece biyolojik bir işlem değil, varlığın tanıklık biçimidir.
Etik Perspektif: Görmenin Sorumluluğu
Etik açıdan “görmek”, sadece bir algı eylemi değil, bir sorumluluk biçimidir.
Birini görmek, onu fark etmek; fark etmek ise ona karşı bir sorumluluk üstlenmektir.
Bir filozof için “görmemek”, bazen ahlaki bir körlüktür.
Toplumsal adaletsizlikleri, yoksulluğu, acıyı “görmezden gelmek”, aslında onları yeniden üretmektir.
Bu yüzden görme eylemi, etik bir farkındalık taşır.
Bir şeyi gördüğümüzde, ondan artık sorumlu oluruz.
O hâlde, görmenin fizyolojik temeli kadar, ahlaki boyutu da vardır.
Göz ve Zihin Arasında: Gerçeğin Sınırı
Felsefe açısından görme, hem bir açıklık hem de bir sınırlılıktır.
Göz, dünyayı bize açar ama aynı zamanda onu sınırlar; çünkü sadece belirli bir perspektiften görebiliriz.
Her bakış, bir dışlama içerir — her görülenin ardında bir “görülmeyen” vardır.
Descartes’ın “Düşünüyorum, öyleyse varım” sözü, aslında “görüyorum, öyleyse inanıyorum”un modern versiyonudur.
Fakat bu inanç, her zaman hakikate mi götürür, yoksa sadece kendi zihinsel gölgelerimizi mi izleriz?
İşte bu soru, görmenin felsefi kaderini belirler.
Sonuç: Görmenin Derinliği ve Sınırları
Fizyoloji, görmeyi açıklayabilir; ama görmenin anlamını değil.
Epistemoloji, bilgiyi sorgular; ama bilginin duygusunu değil.
Ontoloji, varlığı tanımlar; ama varoluşun deneyimini değil.
O hâlde, “görme olayı nasıl gerçekleşir” sorusu, sadece biyolojik değil; aynı zamanda insanın varoluş serüveninin bir özetidir.
Göz görür, zihin yorumlar, vicdan karar verir.
Gerçeklik, bu üçlü ilişki içinde şekillenir.
Belki de asıl görme, gözle değil, farkındalıkla başlar.
Düşünsel Bir Soru:
Görmek gerçekten bilmek midir, yoksa yalnızca inanmak mı?
Etiketler: #felsefe #epistemoloji #ontoloji #etik #görmeveanlam