Ataşemiliterliği Ne Demek? Toplumsal Cinsiyet ve Çeşitlilik Açısından Bir Bakış
Bugün İstanbul’da sokaklarda yürürken, kafamda sürekli toplumsal meseleler dönüp duruyor. Özellikle iş yerinde, toplu taşımada veya arkadaş ortamlarında gözlemlediğim pek çok şey, bana aslında toplumdaki güç ilişkilerini ne kadar derinden etkileyen bir kavramı hatırlatıyor: Ataşemiliterliği. Bu terim, birçoğumuz için çok tanıdık olmayabilir, ancak toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet gibi konularla kesiştiğinde ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu anlayabiliriz.
Ataşemiliterliği, sadece devletin askeriye ile olan ilişkisini değil, toplumsal yapımızda eril gücün nasıl yapılandığını, bazen nasıl normalleştirildiğini ve toplumda nasıl sürdürüldüğünü de gösteriyor. Peki, bu ne demek? İstanbul’da her gün karşılaştığım sahnelerden yola çıkarak, bu kavramın toplumsal cinsiyet ve çeşitlilik bağlamında nasıl bir anlam kazandığını inceleyelim.
Ataşemiliterliği ve Toplumsal Cinsiyet
Sokakta yürürken, toplu taşımada ya da işyerinde karşılaştığım pek çok durum, bana toplumsal cinsiyet rollerinin ne kadar katı ve zaman zaman acımasız olabileceğini hatırlatıyor. Ataşemiliterliği, sadece askeri bir terim gibi görünse de, toplumsal yapıyı ve cinsiyet rollerini şekillendiren bir güç dinamiği olarak karşımıza çıkıyor. Bu dinamik, genellikle eril iktidarın hâkimiyetini sürdürmesini sağlayan bir araç haline geliyor.
Örneğin, iş yerinde, kadınların daha az yer aldığı karar alma mekanizmalarına ya da erkeklerin daha fazla söz hakkı bulduğu sohbetlere sıkça tanık oluyorum. Ya da sokakta, kadınların eve dönerken nasıl bir tehdit altında oldukları, ya da toplumun onlara dayattığı kıyafet kurallarının ne kadar belirleyici olduğunu görüyorum. Bu tür durumlar, ataşemiliterliğin toplumda nasıl içselleştirildiğini, erkek egemen bir düzenin nasıl işlerlik kazandığını gösteriyor.
Toplumsal cinsiyetin eril normlarla şekillendiği bu yapıda, kadınların çoğu zaman “açık” ya da “kapanmış” olmaları üzerinden yargılandığına şahit oluyorum. Sokakta bir kadına bakış açısı, onun üzerindeki kıyafetlerden, saçıyla, makyajıyla, yürüyüşüyle ilgili bir takım normlardan doğrudan etkileniyor. Bu normlar, bazen ne yazık ki, her şeyin önündeki ilk engel haline geliyor. İşte, ataşemiliterliğin toplumda yarattığı bu eril bakış açısı, kadınların toplumda eşit bir yer bulmalarını engelliyor.
Çeşitlilik ve Ataşemiliterliği
Farklı toplumsal grupların bu durumu nasıl deneyimlediğine gelecek olursak, ataşemiliterliği sadece kadınlar için değil, aynı zamanda toplumsal çeşitliliği oluşturan diğer gruplar için de önemli bir engel oluşturuyor. Özellikle LGBT+ bireylerin yaşadığı ayrımcılığı göz önünde bulundurursak, ataşemiliterliğin sadece erkek egemenliğini pekiştirmediğini, aynı zamanda cinsel yönelimlere ve kimliklere karşı da nasıl baskılar uyguladığını görebiliriz.
Bir gün, İstanbul’un en kalabalık caddelerinden birinde yürürken, bir grup arkadaşımın arasında LGBT+ bireylerin toplumsal hayatta nasıl marjinalleştiğine dair bir sohbet açıldı. Herkesin ortak görüşü şuydu: “Toplum hala onları kabul etmiyor.” Peki, ataşemiliterliğin bu gruplar üzerinde nasıl bir etkisi var? Bu grup, yalnızca cinsiyet kimliği ve yönelimleriyle değil, aynı zamanda toplum tarafından nasıl normlara zorlandıklarıyla da savaşmak zorunda kalıyorlar.
LGBT+ bireylerin, erkek egemen bir toplumda kendilerini ifade etmeleri oldukça zorlayıcı olabiliyor. Hangi kıyafeti giyeceklerinden, hangi davranışları sergileyeceklerine kadar sürekli olarak toplumun baskılarıyla karşılaşıyorlar. Aynı şekilde, kadınlar da bu baskıyı farklı biçimlerde yaşıyorlar. Bir arada yaşadığımız bu toplumda, ataşemiliterliği aslında tüm bu farklı kimlikleri baskı altında tutan, heteronormatif ve erkek egemen bir anlayışın ta kendisidir.
Sosyal Adalet ve Ataşemiliterliği
Toplumda eşitlik ve adalet anlayışımız, ne yazık ki sıklıkla cinsiyet, ırk, sınıf ve benzeri faktörlere dayalı ayrımlar tarafından şekillendiriliyor. Ataşemiliterliği, bu eşitsiz yapıların pekişmesinde büyük rol oynuyor. Benim gibi, İstanbul’da çalışan bir sivil toplum çalışanı için, sosyal adalet mücadeleleri hem işyerinde hem de sokakta karşımıza çıkıyor. Eşitsizliğe karşı koyabilmek, toplumsal değişimi sağlamak için bu tür güç dinamiklerini anlamak ve onlara karşı durmak çok önemli.
Bir gün, bir toplantı sırasında, bir kadın arkadaşım bana, “Toplumsal eşitsizliğe dair yaptığımız çalışmaların çoğunda, ataşemiliterliğin nasıl gizli bir biçimde güçlendirdiğini görmek zorlayıcı. Hepimiz, bu yapıya karşı savaşıyoruz ama hâlâ bir şeyler eksik,” demişti. Gerçekten de, sosyal adalet ve eşitlik yolunda atılacak adımlar, ataşemiliterliğin çok daha derinlerde olduğunu kabul etmeyi gerektiriyor. Ve bu, sadece cinsiyetle ilgili değil, aynı zamanda tüm çeşitliliği barındıran toplumlar için geçerli.
Sonuç: Ataşemiliterliği ve Toplumsal Dönüşüm
Ataşemiliterliği, sadece askeri bir kavram olmanın ötesinde, toplumsal cinsiyet ve sosyal adaletin şekillendiği bir güç dinamiğini anlatıyor. Sokakta gördüğümüz her sahne, toplumsal normlar ve bu normları güçlendiren yapılarla ilgili bir ipucu veriyor. Bizim sorumluluğumuz, bu normları sorgulamak ve daha eşitlikçi bir toplum yaratmak için adımlar atmak. Çünkü toplumsal çeşitlilik ve adalet ancak bu yapıları dönüştürerek mümkün olabilir.